Tetanoz:
Eğer vücudunuzun herhangi bir yerinde küçük de olsa bir kesik varsa, siz de Tetanoz riskiyle karşı karşıya olabilirsiniz. Bir iğne deliğinden ya da çizikten bile girebilen Tetanoz bakterisi, çivi veya bıçak gibi aletlerin meydana getirdiği derin yaraları, kesikleri daha çok tercih eder. Çocukların Tetanoza yakalanma riski ise büyüklerden daha fazladır. Çocuklar şiddetli yanık, kulak, diş iltihabı veya hayvan ısırıkları gibi nedenlerden dolayı da Tetanoz olabilirler. Paslı çiviler çoğu zaman, Tetanoz nedeni olarak suçlanır ama hastalığın nedeni çivideki pas değil, Tetanoz bakterisidir. Tetanoz paslı çividen olduğu kadar, parlak, lekesiz bir çividen de bulaşabilir. Tetanoz mikrobu herhangi bir ortamda yaşayabilirse de genellikle toprakta, tozlarda ve gübrede bulunur.
Tetanoz mikrobunun, vücuda girmesinin ardından genellikle 8 gün sonra baş ağrısı, huzursuzluk ve çene kaslarında kasılmalar şeklinde belirtiler ortaya çıkar. Güçlü kas kasılmaları olabilir. Tetanozlu çocukların yoğun bakım servisinde haftalarca tedavi görmesi gerekebilir.
Tetanoz günümüzde etkili aşılamanın etkisiyle oldukça azalmıştır.
Difteri (Kuş palazı):
Hepimiz Ömer Seyfettin’in Kaşağı öyküsündeki kuşpalazı (difteri) vakasını ve yol açtığı olumsuzlukları biliriz. Difteri bir zamanlar, çocukluk çağının önde gelen hastalık ve ölüm nedenlerindendi. Örneğin, 1920’li yıllarda ABD’de difteriye yakalandığı bilinen yaklaşık 150 bin kişiden 15 bini ölmüştü. Difteri kelimesi, günümüz anne-babalarının da kalbine korku salar. Ama artık korkmaya gerek yok! Çünkü her yıl difteriye yakalanan insanların sayısı son derece az... Bu son derece olumlu gelişmeyi, çocuklarını difteriye karşı aşılattıran anne-babalarımıza ve büyük anne-büyük babalarımıza borçluyuz.
Difteriye neden olan bakteri, enfekte insanların ağızlarında, boğazlarında ve burunlarında yaşar. Bakteri, öksürme ve hapşırma yoluyla diğer insanlara kolayca bulaşır. Bazı difteri hastaları hasta gibi görünmeyebilir ama hastalığı bu durumda bile yaymaya devam ederler. Bakteri vücuda yerleştikten 2-4 gün sonra çocukta boğaz ağrısı, hafif ateş ve titreme ortaya çıkabilir. Eğer difteri gereken şekilde teşhis ve tedavi edilmezse bakteri, vücutta yayılarak kalp yetersizliği ya da felç gibi ciddi durumlara yol açabilen, güçlü bir zehir yapabilir. Çocuğun yutmasını, hatta soluk alıp vermesini zorlaştırır.
Difteriye yakalanan her 10 kişiden biri ölür. Difteri aşısı çocukları, hastalığa karşı bağışıklık oluşturarak korur. Geçmişten günümüze aşılanan insan sayısı arttıkça, difteri vakalarının sayısının azalması ve günümüzde ülkemizde bildirilen hiç bir vaka olmaması difteri aşısının başarılı bir sonucudur.
Boğmaca:
Eğer yaşamınız boyunca boğmacalı bir çocuk gördüyseniz, bunu asla unutamazsınız. Çocuk; akciğerlerindeki havayı boşaltıncaya kadar tekrar tekrar, şiddetle ve hızla öksürür, daha sonra da adeta ötercesine bir ses çıkararak soluk alır. Bunun ardından tekrar öksürük başlar. Bu şiddetli öksürük nöbetleri haftalarca devam edebilir ve her öksürük nöbetinden sonra hasta, oksijensiz kalmaktan ötürü morarabilir veya kusabilir.
Boğmacalı bir çocuğun yemesi, içmesi, hatta soluk alıp vermesi zordur. Boğmaca, bulaşıcı ve günümüzde de sıkça karşımıza çıkan bir hastalıktır. Hastalığa neden olan bakteri ağızda, burunda ve boğazda yaşar, temasla, öksürükle ve hapşırmayla yayılır. Bakterinin bulaşmasından 7-10 gün sonra ortaya çıkan belirtiler, ilk başta hapşırmayla burun akmasıyla, ateşle ve hafif öksürükle birlikte soğuk algınlığına benzer ama aradan 1-2 hafta geçince, şiddetli öksürük nöbetleri başlar. Boğmaca en şiddetli olarak, 1 yaşından küçük bebeklerde görülür. Bu bebeklerin yarıdan fazlasının hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi gerekir.
Boğmacalı her 10 çocuktan birinde zatürre, her 50 çocuktan birinde ise nöbetler gelişir. Boğmacaya yakalanan her 250 kişiden birinin beyni bu hastalıktan etkilenir. 1940’lı yıllardan günümüze yaygın olarak kullanılan boğmaca aşıları, 10 yaşına varıncaya kadar çocukları bu hastalıktan korur. Eğer boğmaca aşısı olmasaydı, günümüzde boğmaca vakaları yüzde 98 oranında azalmayacaktı.
Çocuk felci (polio):
Çocuk felci, eskiden en çok korku salan çocukluk dönemi hastalıklarından biriydi. 1916 yılında ABD’de gelişen bir polio salgını, 6 bin kişinin ölümüne ve 27 bin kişinin felçli kalmasına neden olmuştu. 1955 yılında polio aşısının hayatımıza girmesiyle birlikte bu korkunç hastalık dünyada büyük oranda azaldı. Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren başlatılan polio aşı kampanyası çok başarılı oldu. Kampanyanın başarısı kısa sürede meyvelerini verdi. Ülkemizde son 10 yıldır çocuk felci vakasına rastlanmıyor! Çocuk felcinden korunmak için tüm dünya ülkelerinin hassas olması gerekiyor. Eğer korunmaya devam etmezsek, diğer ülkelerin birinden gelen herhangi bir yolcunun beraberinde getireceği polio mikrobu, salgınların tekrar başlaması için yeterli olabilir.
Polio, boğazda ve bağırsak kanalında yaşayan bir virüs tarafından meydana gelir. Bu virüs, enfekte kişinin dışkısıyla temas sonucu bulaşır. Virüsün bulaştığı bazı çocuklar hiç hastalanmaz. Bazı çocuklarda virüsle temastan 6-20 gün sonra, soğuk algınlığına benzer belirtiler baş gösterir. Polionun tedavisi yoktur! Bazı çocuklar bu hastalık nedeniyle ölür.
Bu hastalıktan korunmanın tek yolu aşılanmak... Çocuklarımızın ve gelecek nesillerin sağlıkla yetişmeleri için çocuklarımızı polioya karşı aşılatmayı ihmal etmeyin.
Kızamık:
Kızamık, hemen bütün çocuklar için deri döküntüsü, soğuk algınlığı ve okula gidilemeyen birkaç günden ibarettir. Hatta yanlış bir biçimde çocukları kızamık geçiren çocukların yanına koyarlar ki hastalığı geçirsin… Kızamığın gerçekte ne derece ciddi bir hastalık olduğu pek çok kişi tarafından bilinmez. Çünkü kızamık, aşısız herkesin çocukluk döneminde mutlaka geçirdiği bir hastalıktır.
Oysa kızamık, öldürücü olabilir.
Günümüzde, kızamığa yakalanan her yüz çocuktan 1 ya da 2’si ölmektedir. Körlük başta olmak üzere birçok kalıcı sakatlığa yol açabilmektedir. Hastalık geçirildikten sonraki 2-10 yıl içerisinde ise 100.000 vakadan birinde kısaca SSPE (subakut sklerozan panensefalit) denilen ilerleyici beyin iltihabı geliştiği bilinmektedir. Kızamık aşısı kesinlikle bu hastalığa yol açmaz, aksine bu hastalığa karşı korur.
Kızamığa neden olan virüs kolayca yayılır. Kızamıklı bir insanın yakın çevrenizde hapşırması, öksürmesi, hatta konuşması, hastalığın size bulaşması için yeterlidir. Neyse ki kızamık aşısı çocuklarımızı kızamığa karşı koruyor. Günümüzde kızamık, kızamık aşısı sayesinde birçok ülkede ortadan kaybolmuştur.
Kızamıktan korunmanın tek yolu aşıdır. Kızamık aşısı kızamığa karşı son derece etkin ve güvenli bir aşıdır. Kızamık aşısı en yüksek etkinin/koruyuculuğun elde edilebileceği en erken dönemde çocuklar hastalıkla karşılaşmadan yapılmalıdır.
Kızamıkçık:
Kış aylarında veya ilkbaharda ortaya çıkan kızamıkçık genellikle hafif seyreder. Öksürük, hapşırma veya konuşma gibi yakın temas yoluyla yayılır ve hemen bütün hastalar hızla ve tam olarak iyileşir.
Kızamıkçık çocuklar kadar büyüklerde de görülebilmektedir. Ancak en büyük tehlike altındakiler ne çocuklar ne de erişkinlerdir... En büyük tehlike altındakiler, henüz doğmamış bebeklerdir… Eğer gebe kadın hamileliğinin ilk aylarında kızamıkçığa yakalanırsa, bebeğinin sağırlık, körlük ya da zeka geriliği gibi doğum kusurlarıyla dünyaya gelme olasılığı yüzde 80’dir… Hamileyken kızamıkçığa yakalanan kadınlarda düşüklere de sık rastlanmaktadır.
Kabakulak:
Kabakulak, aşısı geliştirilmeden önce, çocukluk döneminin sık karşılaşılan hastalıklarından biriydi. Kabakulak olunca tükürük bezlerinin iltihaplanması nedeniyle, yanaklarda ve çenede görülen şişliğe baş ağrısı ve ateş eşlik ediyor. Genellikle hafif bir hastalık olan kabakulak yine de ciddiye alınması gereken bir hastalıktır… Çünkü kabakulağa yakalanan her 10 çocuktan birinde menenjit, beyin iltihaplanması gibi olumsuz sonuçlar görülebiliyor. Ender olarak sağırlığa veya ölüme neden olabiliyor. Ayrıca adölesan döneminde geçirilen kabakulak erkek kısırlığının en önemli nedenleri arasında yer alıyor.
Kabakulak virüsü öksürük, hapşırma veya yalnızca konuşma ile bile havaya dağılan virüsün solunum yoluyla alınması ile yayılıyor. Günümüzde kullanılan kabakulak aşısı hemen bütün çocuklarda, ömür boyu devam eden bağışıklık sağlıyor.
Hepatit B:
Bir karaciğer hastalığı olan hepatit B, genelde belirti göstermez ve sinsice ilerler. Bazı hastalarda hastalık haftalarca sürer ve ardından hasta iyileşir. Bazı hastalar ise iyileşmezler ve kronik hepatit B
hastası olurlar. Kronik hastalar yaşamları boyunca virüsü taşır ve bu virüsü diğer insanlara bulaştırabilirler. Hastalık siroz veya karaciğer kanseri gibi sonuçlara da yol açabilir. Hepatit B virüsü, bu virüsü taşıyan insanların kanıyla veya diğer vücut sıvılarıyla temas sonucu bulaşır. Hepatit B virüsünü taşıyan ya da hasta olan kişilerle tıraş bıçağı, diş fırçası gibi kişisel gereçleri ortak kullananlar virüsü alabilir. Bu nedenle kanla temas edebilen meslek sahipleri; örneğin berberler, kuaförler, polisler, itfaiyeciler, doktor, hemşire ve yardımcı tıp personeli risk altında bulunmaktadır.
Peki çocuklar neden hepatit B aşısı oluyor? Çünkü enfeksiyon bebeklere de bulaşabilmektedir. Eğer bir anne kronik hepatit B vakası ise, bebeği de bu virüsü taşıyarak doğar. Hemen aşılanmazlarsa, bu bebeklerin de çok büyük bölümü kronik hepatit B vakası olabilir. Bu vakalarda siroz ve karaciğer kanseri gelişme olasılığı yüksektir. Bu nedenle aşılama hiçbir çocukta ihmal edilmemelidir. 3 doz hepatit B aşısı yaptırarak, çocuklarınızı hepatit B’den koruyabilirsiniz.
Hemofilus influenza tip B:
Hemofilus influenza tip B adını taşıyan bir hastalığı hiç işitmemiş olabilirsiniz. Bu hastalık bazı nedenlerden dolayı hiçbir zaman, çocukluk çağının diğer hastalıkları kadar tanınmaz ama diğer hastalıklar kadar tehlikelidir. Hemofilus influenza enfeksiyonu sonucunda menenjit gelişir. Menenjitli her 4 çocuktan 1'inde kalıcı beyin hasarı gelişebilir ve her 20 çocuktan 1'i, menenjit nedeniyle hayatını kaybedebilir.
Hastalığa neden olan mikroplar öksürükle, hapşırmayla ve hatta soluk alıp vermeyle havaya karışarak diğer insanlara kolayca bulaşır. Hib aşısı mikrop üzerinde son derece etkilidir. Hib bakterisinin sebep olduğu hastalık, aşının ilk kullanıldığı 1985 yılından itibaren kaybolmaya başladığından, aşılanma oldukça önemlidir.
Pnömokok:
Türkiye'de, çocukluk çağında en önemli hastalıklardan biri de zatürredir. Bu hastalıkta, akciğerlerde bulunan hava kesecikleri iltihap ile dolar. Akciğerler, yeterli hava alışverişini yapamaz. Bu nedenle zatürre, özellikle bebekler için ciddi ve tehlikeli bir solunum yolu hastalığıdır.
Zatürre, genellikle hava yoluyla insandan insana bulaşır. Hastalık, öksürük, nefes darlığı, yüksek ateş ve titreme, göğüs ağrısı, halsizlik, zor ve hızlı soluk alma şeklinde belirtiler gösterir. Zatürrenin yaklaşık üçte birine pnömokokların neden olduğu bilinmektedir. Zatürre aşısı ile pnömokokların neden olduğu zatürrelerin yanı sıra, beyin iltihabı (menenjit) ve kan zehirlenmeleri (sepsis) gibi ağır hatsalıkların, orta kulak iltihabı sinüzit gibi sık rastlanılan hastalıkların önüne geçilmektedir.
Zatürrenin tedavisi zor olabilir. Çünkü mikrop, hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçların bazılarına direnç geliştirmiştir. Bu durum, zatürrenin meydana gelmeden önce önlenmesini daha da önemli kılmaktadır.
Verem (Tüberküloz):
Verem, solunum yoluyla bulaşan verem mikrobunun yol açtığı bulaşıcı bir hastalıktır. Verem, en çok akciğerlerde olmak üzere bütün organlarda hastalık yapabilir. Akciğer dışında tüberkülozun en sık görüldüğü organlar akciğer zarı ve lenf bezeleridir. Bunun dışında başta kemikler, böbrekler, beyin zarı, bağırsak, kadın üreme organları olmak üzere hemen hemen bütün organlarımızda verem görülebilir. Tedavisiz bırakılırsa ya da kötü tedavi edilirse öldürücü olabilir.
Verem mikrobu, aktif verem hastalığı olan bir kişinin öksürmesi, hapşırması ya da konuşması ile havaya saçtığı mikropların sağlam kişiler tarafından solunum yolu ile alınmasıyla bulaşır. Vereme genellikle verem hastası birisi ile uzun süre kapalı bir yerde birlikte bulunulması sonucunda yakalanılır. Verem mikrobu, yemek tabaklarından, bardaklardan ya da diğer nesnelerden başkalarına bulaşmaz.
Toplumda sağlık görevlileri, alkol bağımlıları, yaşlılar, tutuklu ve hükümlüler, yurt, huzur evi, ıslahevi gibi kurumlarda kalan ve çalışan kişiler, genel yaşam standartlarının altında, kalabalık ortamlarda yaşayan kişiler, HIV virüsü taşıyan ve AIDS olan kişiler, bağışıklık sistemi zayıf olan, özellikle uzun süre kortizon kullanan kişiler, şeker hastaları ve ağır böbrek, karaciğer hastalığı olan kişiler risk altındadır.
Verem mikrobu, soluduğumuz hava ile akciğerlerimize girerek orada çoğalmaya başlar. Bu mikroplardan bazıları, böbrekler, kemikler ya da beyin gibi, vücudun diğer kısımlarına yayılır. Bu kişiye artık verem mikrobu bulaşmış demektir. Vücut mikroplarla savaşırsa da genellikle hepsini yok edemez. Vücudun savunma mekanizmaları, etkisiz durumda olan mikropların çevresinde kapsül ya da duvarlar örer. Bu aşamada kişi kendisini iyi hisseder. Verem mikrobu bulaşmış olan bir kişinin vücudunda verem mikrobu bulunmaktadır. Ancak, hastalık belirtisi yoktur ve kişi bu aşamada mikrobu başkalarına bulaştıramaz. Bu aşamada yapılan tıbbi tedavi, verem mikrobunun verem hastalığına yol açmasına engel olabilir.
Mikropların aktif hale gelmeleri ve çoğalmaya başlamaları halinde, kişi artık verem hastasıdır. Bu durum bir yıl içinde ya da uzun yıllar sonra, genellikle vücudun HIV/AIDS, şeker hastalığı, böbrek hastalığı, zatürre ya da kanser gibi başka enfeksiyon ve hastalıklarla mücadele sonucu zayıf düştüğü bir sırada ortaya çıkabilir. Verem hastası olan kişi verem mikrobunu taşır ve hastalığın belirtilerini gösterir. Bu belirtiler; öksürük, yorgunluk, gece terlemeleri, kilo kaybı ve kan tükürme şeklinde olabilir. Verem olan bir kişi hastalığı başkalarına bulaştırabilir.
BCG aşısı, vereme yakalanma riski fazla olan ülkemizdeki tüm bebeklere (doğumdan sonraki 2. ayda) rutin olarak yapılmaktadır. Bu aşı çocukları, veremin kanla yayılması ve beyin zarını tutmasından korumaktadır.